Yapı stoğunu incelediğimde;

*1980 öncesi yapılmış, 7735 binası, toplam yapı stoğunun %28’ini

*1980-2000 arasında yapılmış 10,297 binası, toplam yapı stoğunun %37’sini

*2000 yılı sonrası yapılmış 9551 binası, toplam yapı stoğunun %35’ini oluşturur.

Bu verilerden toplam yapı stoğunun %65’i depremden önce yapılmış eski tip binalardan oluştuğunu söyleyebiliriz. 

Toplam yapı stoğunun,%68’i,1-4 katlı olan bu binaların %81’i betonarme,%15’i yığma olarak inşa edilmiştir.

Vs30 kayma dalgası hızlarına göre ilçenin tamamını incelediğimde, 

%80’i Vs30: 600-1000 m/sn. arasında yani orta üstü iyi bir zemin

%20’si Vs30 : 350-500 m/sn. arasında yani orta derecede zemin

*PGA(En yüksek yer ivmesi)- 0,12-0,28 g arasında, 

*PGV(En yüksek yer hızı)  - 5,3 cm/s – 20,1 cm/s arasındadır.

Yapı stoğunun %65’i eski binalardan oluşan ayrıca zeminin %20’si  orta  derecede olan 425,094  vatandaşımızın ikamet ettiği bir ilçede beklenen büyük İstanbul depremi olursa sonuç ne olacaktı?

İBB ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesinin hazırlamış olduğu en son rapor olan Haziran 2020 verilerine göre;

*Çok ağır hasarlı yıkılabilecek 123 bina,

*Ağır hasarlı,en kötü deprem sonrası yıkılacak 471 binaya göre,

*Olası minimum can kaybı 89 kişi,

*Ağır yaralı 47 kişi olacağı öngörülmüş.

Bu sonuçlara göre oluşabilecek geçici barınma ihtiyacı ise 14,702 hane.

Bu sonuçtan sonra Ataşehir’de ikamet eden vatandaşlarımızın aklından geçen soru ise sanırım, en çok can kaybı olabilecek mahalleler hangileridir? 

-İçerenköy

-Barbaros

-Küçükbakkalköy

-Yenisahra mahallelerinde muhtemel can kaybı diğer 13  mahalleye göre daha fazla olacaktır.

Bu mahallelerde oturan vatandaşlarımızın binalarını detaylı analiz ettirmelerini tavsiye ederim.

Ataşehir’de 1km² düşen insan sayısı 16,431 kişidir. Bu rakam İstanbul ortalamasının 6 katıdır. Bunun en önemli sebebi ise zeminin iyi olmasından dolayı son 20 yılda çok katlı bina sayısının ciddi oranda artmasıdır.

Yine de, İçerenköy, Barbaros, Küçükbakkalköy ve Yeni Sahra mahallelerinde oturan evleri 1980 öncesinde yapılmış olan vatandaşlarımızın 1.dereceden risk altında olduklarını hatırlatmak isterim.

Soren Kierkegaard, kaygı kavramı konusunda yoğunlaşmış önemli bir filozoftur ve bu kavramı tanımlarken;

‘Kaygı, hem pay almak istediğimiz, hem de karşısında durduğumuz bir pathostur, der.’ 

Pathos burada insanın duygulanım alanı olarak belirtilir.

Bana göre ise dozu kontrol edilebilen kaygı her zaman iyi bir şeydir. Aksi taktirde insanı bir şeyleri düzeltmesi için dürtebilecek, içinde bulunduğu tehlikeli durumdan kurtarabilecek fazla seçeneği yoktur…